İletişim Bilgileri
info@ilcistanbul.com
Fulya Mah. Yeşilçimen Sk.
Polat Residence No: 12/407
Şişli, İstanbul, TURKEY
İnsan organizmasının kusursuz bir biçimde çalışabilmesi için pek çok organın belli bir uyum içinde faaliyet göstermesi gerekir. Kalbin, kanı pompalaması, akciğerlerin oksijeni (O2) kana verip, karbondioksidi (CO2) kandan uzaklaştırması, böbreklerin vücuttaki toksinleri ve artıkları süzmeleri, karaciğerinde bir merkez laboratuarı gibi pek çok biokimyasal reaksiyonu gerçekleştirmesi bu faaliyetlerden bazılarıdır.
Bu saydıklarımız ve diğer pek çok organ bir arada uyum içinde insanı diğer bir tabirle beynimizi yaşatmak için uğraşırlar. Her ne kadar beynimiz bir ana kontrol merkezi gibiyse de aslında tüm bu organlar fonksiyonlarının büyük kısmını kendi başlarına gerçekleştirirler. Yani hepsinin insan organizması adına ortak bir faaliyet biçimi olduğu gibi, kendi içlerinde de ayrı yaşamları mevcuttur.
Bu organların herhangi birinde fonksiyon bozukluğu olduğunda hastalıklar ortaya çıkar. Bu fonksiyon bozukluğu tedavi edilemez veya geri dönülemez boyutlara geldiğinde, artık yaşam için tehdit oluşmaya başlamış demektir ve fonksiyon kaybı ilerledikçe yaşam da giderek sonlanmaya başlar.
İşte bu aşamaya gelmiş bir insanın artık yaşamını sürdürebilmesi için yeni bir organa gereksinimi vardır. Söz konusu organ böbrekse yaşamının geri kalanını dializ makinalarına mahkum olarak geçirmek zorunda kalırken, yetmezliği olan organ kalp veya karaciğer gibi organlardan biriyse insanın yaşamı ciddi bir tehdit altına girmiş demektir. Zamanında organ bulunamazsa bu hastaların hepsi ne yazık ki kaybedilirler.
Organ nakli bu hastaların yaşayabilmesi için bugün dünyadaki yegane tedavi şeklidir. Bir takım genetik çalışmalar veya kök hücre nakli gibi araştırmalar bütün hızlarıyla devam etseler de tedavi programlarını ne ölçüde etkileyecekleri henüz kesinlik kazanmış değildir.
Hayır! Organ naklinde doku ve organların uyumu esastır. Nasıl herkesin kanı herkese verilemiyor ve bir takım kan gruplarına dikkat ediliyorsa, aynı şey organ naklinde de söz konusudur. Nakledilecek organa göre uyum kriterleri değişebildiğinden, bu esaslara dikkat edilmezse, organ takılan kişi yani "alıcı" nın vücudu organı yabancı bir madde olarak algılayacak ve reddedecektir.
Özellikle 1960 lardan sonra bağışıklık önleyici ilaçların (immunsuppresive) tıpta kullanılmaya başlamasıyla, günümüzde transplantasyon uygulamaları büyük bir hız kazanmıştır. Çünkü saptanabilen bütün dokuların uyumuna rağmen bugün bilemediğimiz pek çok faktör nedeniyle vücut yabancı organı tanıyıp reddetme eğilimindedir. Bu ilaçlar sayesinde bağışıklık sistemi bir nevi kandırılarak organın yaşatılması hedeflenir. Yine de bu ilaçlar doku uyumu gereksinimini tamamen ortadan kaldıramazlar. Bu nedenle başarılı bir transplantasyon için hem uyumlu organ hem de bilinçli bir immunsuppresive tedavi esastır.
Hayır, satılamaz. Ölen insanın organları bağışlandığında, bir koordinasyon sistemi devreye girer. Bu sistem gereğince, bağışlanan organlar Sağlık Bakanlığının Bölge Koordinasyon Merkezine (BKM), oradan da Ulusal Koordinasyon Merkezine (UKM) bildirilir. Organların merkezlere dağıtımı bu bildirimler sonucunda belirlenir. Bu şekliyle bağışlanan her organ ulusal bir servettir ve sadece sistemin uygun gördüğü bir kişiye takılabilir. Böyle bir sistemde herhangi bir kişinin organı kimsenin haberi olmadan para karşılığı birilerine satılamaz.
Sistem otokontrolden kurtulamayacak kadar komplekstir ve kalabalık bir ekip gerektirir. Olası bir satış durumunun üstünü örtemeyecek kadar çok kişi sistemin içinde bulunmaktadır. O nedenle özellikle kadavra organ bağışlarında bir suistimal olması düşünülemez. Nitekim adli kayıtlara geçmiş hiç bir olay da yoktur. Canlı vericili nakillerdeki suistimaller de gizlenemez. Bunlar zaten herkesin bildiği biçimlerde kanuni açıklardan yararlanılarak gerçekleştirilmektedir.
Bu bilgiler hiç bir zaman nakil için yeterli değildir. Kişinin sağlık durumunu değil, niyetini belirten bir iki kimlik bilgisi dışında bir özellik taşımaz.
Hiçbir fark yoktur. Sıkça konuşulduğundan karışıklığa neden olmuş olsa da insanın ölümü tek bir şekilde vukuu bulur ve biz de buna beyin ölümü diyoruz. Beyin ölümü gerçekleşmeyen bir insan kalbi dahil bütün organları dursa da ölmüş sayılmaz. By pass ameliyatlarında saatlerce kalbi durdurulan hastalar beyinleri ölmediği için hayatta kalırlar ve kalpleri ameliyat sonrasında yeniden çalıştırılır. Tersine, ölmüş bir insanın (beyin ölümü gerçekleşmiş) diğer organları ve kalbi iki üç gün kadar bir süre için çalışabilir. İnsanın ölümünü veya yaşamını belirleyen beynidir. Beyni yaşıyorsa hala hayattadır. Beyin öldüyse insan da ölmüştür. Bu durumun en önemli göstergesi ise nefestir. Nefes bittiğinde hayat da biter ve bunun kalbin atıp atmamasıyla hiçbir alakası yoktur. Ne ilginçtir ki; zannedilenin aksine dinimizde ve tasavvufta da ölüm kalp atımıyla değil nefesle alakalı olarak remzedilmiştir.
Adı üzerinde birisi hayatı, diğeri ölümü ifade eder. Bitkisel hayat adından da anlaşılacağı gibi bitki gibi bir yaşamdır ama kişi ölmemiştir. Beyin fonksiyonlarında bozulma mevcuttur. Buna bağlı olarak ölü gibi yatmasına rağmen tamamiyle hayattadır ve seneler sonra mucize kabilinden de olsa iyileşip ayağa kalkabilir. Beyin ölümü ise tam ve kesin olarak ölümü ifade eder ve ölüm hepimizin de bildiği gibi geri dönüşümsüz bir kavramdır.
Batıdaki adıyla "Donor Action" olarak isimlendirilen bu organizasyonlar, ülkede kadavra organ bulunmasını arttırmaya yönelik kurulmuş organizasyonlardır.
Organ bulunamaması nedeniyle nakillerin yapılamaması sadece ülkemizin değil tüm dünyanın problemidir. Ama boyutlar açısında ülkemizdeki sorun ne yazık ki felaket denilecek durumdadır. Bugün Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık bulunan kadavra donör sayısı 35-55 arasında değişirken, bu rakam ülkemizde 1'in bile altındadır. Bu henüz konunun çözümüne ne kadar uzak olduğumuzun da bir göstergesidir.
Bu nedenle artık ülkemizde de batıdaki örneklerinden yola çıkılarak bazı organizasyonların çalışmalarına başlanmıştır. Amaç bütünüyle organ bulunamadığı için bekleyerek ölmek zorunda kalan onca insanın kurtarılabilmesini sağlamaktır.
Organların ve insanın yaşamı birbirinden farklıdır. Hastalar yaşamsal organlarından herhangi birisini kronik bir rahatsızlık sonucu kaybettiklerinde, eğer bu organ beyin değilse hayatlarını ancak bir süre daha sürdürebilirler. Bu süre içinde kurtulabilmelerinin yegane yolu organ naklidir. Hastalıklı organın yerine yenisi takılır ve hasta sağlıklı yaşamına geri döner. Organ bulunamadığında ise bu hastaların alternatifi ölümdür. Böbrek hastalarının diyaliz makinası sayesinde yaşamaları mümkünse de, çok zor bir yaşamı olan bu hastaların yaşamı belirgin ölçüde kısadır. Tıbbın hiçbir bölümünde gece ve gündüz kadar böylesine birbirinden farklı bir durumla karşılaşamazsınız. Başarılı bir şekilde organ takılırsa tamamen sağlıklı, takılamazsa kaybedilen bir hasta olgusu sadece organ naklinde söz konusudur.
Kadavradan organ çıkarma işlemi herhangi bir canlı ameliyatı kadar büyük bir özenle yapılır. Organlar çıkarıldıktan sonra mümkünse estetik dikişlerle dikilerek, cesedin hiçbir şekilde zarar görmemesine büyük özen gösterilir. O bedenler organların kıymetini çok iyi bilen hekimler için kutsaldır ve çok büyük bir saygıyı hak etmektedirler.
Hayır yoktur. Kullanılacak organa göre donörün yaşı belli bir risk oluştursa da, yarını göremeyecek kadar ilerlemiş hastalığı olan alıcılar için her yaşta ve koşuldaki organları kullanabilmek mümkün olabilir.
Evet. Bunu günü geldiğinde bağışınızı değerlendirecek olan yakınlarınıza söylemeniz yeterlidir. Bağış kartınız olsa bile yakınlarınız izin vermedikçe organlarınız alınamaz.
Bugün dünyada kalp, akciğerler, bağırsaklar, pankreas, böbrekler, karaciğer, gibi major organ nakilleri başarıyla yapılmaktadır. Ayrıca doku nakli grubunda kemik iliği, kornea, kemik ve tendon nakilleri de geniş bir uygulama alanı bulmuşlardır. Ülkemizde major organ nakilleri grubunda, kalp, karaciğer, pankreas ve böbrek nakilleri en yaygın ve başarıyla uygulanan transplantasyonlardır.
Böyle bir şey söz konusu olamaz. Öncelik her zaman hastanın hayatının kurtarılmasıdır. Acil servislerde hastaları karşılayan hekim ve personelin organ nakli ekibiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu ekiplerin görevi başvuran hastalarının hayatlarını kurtarmaktır. Son derece kalabalık ekipler halinde çalışırlar ve herkesin bir diğerinin ne yaptığından haberi vardır. Ancak hasta öldükten sonra hastanede bir başka sistem devreye girerek organ nakli ekipleri haberdar edilir. Ölüm gerçekleşmeden bu ekipler hiçbir faaliyette bulunamaz. Zaten organ alımı için aile izni de gerektiğinden hasta yakınlarının tedaviden tatmin olmaması durumunda bağışı yapmaları da mümkün olmayacaktır.
Ülkemizde organ nakilleri dünya standardında yapılmakta, hatta dünya standardının üzerine bile çıkmaktadır. Karaciğer ve böbrek gibi önemli organ nakillerinde başarı oranları % 90 ın üzerindedir.
"Organ bağışlamanın günah olup olmadığı" ve ''Bağışlanan organların takıldığı kişilerin kötü bir insan olarak yaşamlarını sürdürmeleri halinde vericinin bu günahlardan sorumlu olup olmayacağı'' da organ nakli merkezlerine sık sorulan sorulardan biri.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bayraktar'ın bu sorulara verdiği cevap şöyle: -''İslam dini organ bağışına olumlu bakmaktadır. Maide suresinde, 'Kim (bir insanı) diriltirse bütün insanları diriltmiş gibi olur' denilmektedir. Bundan hareketle organ bağışlayarak bir kişinin hayatını kurtaranın sevap işlediğini söyleyebiliriz. Ayrıca günahları organlar değil, insanlar işler. Günahtan organ bağışlayan değil, bunu işleyen sorumludur.''(SBK - Din hepimizin de çok iyi bildiği gibi akılla ilgilidir. Şuur sahibi olmayan kişi günah sahibi de değildir. İnsanlar arasında nakil edilen organlar bedene aittir ki bu bir cins elbise gibidir. Dünyada kalır. Tıpkı bir dilenciye ya da muhtaç olan bir insana verdiğiniz zekatın alan kişinin kendi sorumluluğunda oluşu gibi günah da sevap da aklı taşıyan kişiye aittir. Bir silahla adam öldürüldüğünde silahın suçlu olamayacağı düşünülürse dünyevi bedenimizin ya da diğer bir tabirle elbisemizin bir sorumluluğu da olamaz. O sizin verdiğiniz bir hediyedir. Gelecekte olabilecek bir günahın vebali de sadece ve sadece o hediyeyi takdir edip kullanan akıl sahibine ait olacaktır.
Kesinlikle verebilirsiniz. Kadavradan organ nakilleri daha uygun olsa da, canlıdan bu kadar çok nakil yapılması ülkemizde ciddi bir deneyim birikimi oluşturmuştur. Bu çerçevede organlarından birini veya bir kısmını yakınlarına verenler arasında sağlık sorunu yaşama oranı ülkemizde çok düşüktür.
Bu konuda henüz yeterli kanunlar yok. Bağış yapanların masrafları ile ilgili hastane yönetimlerinden kaynaklanan sorunlar hala yaşanabiliyor. Genel uygulama, bağış sonrası donör masraflarının hastane idaresince silinmesi şeklinde olsa da, uygulamada sorunlar olabiliyor. Çünkü bu iş kurallardan çok iyi niyete bağlanmış durumda. Organları bağışlanan hastanın ailesine ise asla para ödenmez.
info@ilcistanbul.com
Fulya Mah. Yeşilçimen Sk.
Polat Residence No: 12/407
Şişli, İstanbul, TURKEY